ROBERT MAPPLETHORPE: 1979- 1989: CURATED BY SERRA YENTÜRK

3 June - 31 July 2016

"Fotoğraf çekmeye başladım çünkü çağımızın varoluş karmaşasına bir yorum getirmenin en kusursuz aracı fotoğraf gibi göründü.
Ben bu karmaşayı yakalamaya, ona bir düzen getirmeye çalışıyorum"
- R.M


Galeri Nev İstanbul, Amerikalı sanatçı Robert Mapplethorpe'un İstanbul'daki ikinci kişisel sergisine evsahipliği yapıyor.

 

Sergide, biyografik bir anlatımdan kaçınarak daha az bilinen eserleri aracılığıyla Robert Mapplethorpe'un farklı bir bağlama yerleştirilmesi ve sanatının en esas yönlerinin görünür kılınmasıyla, izleyicilere yeni bir bakış sunulması hedefleniyor. Bu sebeple, üretimleri arasında en az kurgulanmış olan; hatta belgeleyici sayılabilecek S&M görüntüleri, Polaroid'leri ve otoportreleri seçkinin dışında tutuluyor.

 

Eserlerinde heykelsi ve resimsel nitelikleri vurgulamak Mapplethorpe'u kariyeri boyunca yönlendiren bir dürtüdür. "Photo-Seccessionists" akımın Stieglitz, Day ve Steichen gibi isimlerinin yanı sıra fotoğrafın öncüsü Nadar'dan büyük ölçüde etkilenen Mapplethorpe'un fotoğrafları 1970'lerin başında klasik bir form anlayışına doğru evrilir. Buna paralel olarak, Polaroid'i bırakıp, kare formatlı vizörün sınırları içinde daha yavaş çalışmasını zorunlu kılan Hasselblad 500'ü kullanmaya başlamasıyla sanatında doğaçlamayı bütünüyle terk eder.

 

Bu yalın kompozisyonlara büyük bir denetim ve formlara yönelik takıntılı sayılabilecek bir ilgi hakimdir. Özün açığa çıkartılması, nesnenin gerçeğe uygun olarak yeniden üretimini ikinci plana atmak pahasına fazlalıklardan arındırılmasını gerektirir. Susan Sontag'in sözleriyle, Mapplethorpe'un eserleri "birşey hakkında bir gerçek değil, o şeyin en güçlü hali" dir. Fotoğrafın anlatımcı yönü bütünüyle bastırılır ve biçimin kendisi nihai öncelik haline gelir.

 

Mapplethorpe'un ışık ve hareket üzerindeki mutlak kontrolü üretim sürecinde önemli bir faktördür. Chiaroscuro varyasyonları geometrik formlara hacim kazandırırken, hareketsizlik heykelsi etkiyi güçlendirir. Zamanda asılı kalmış olmakla birlikte her bir imaj önceden hesaplanarak rastlantısallığı tamamıyla bertaraf eden, uzun ve zahmetli mise-en-scene'lerin sonucudur.

 

Yıllar boyunca fotoğrafladığı vücut geliştiriciler, heykele duyduğu büyük ilginin somut örneğidir. Bu bedenlerle ilgilenmesinin ardında, daha erken tarihli pornografik çalışmalarından farklı; kendi sanat pratiğinde de temel bir konu olan disiplin ile ilişkili bir neden yatar. Ölüme ve bozulmaya karşı bağışık gibi duran siyahi erkek bedenleri, yeni, formel bir erotizm alanı açarlar.

 

Sanat yaşamının başında fotoğraftan yararlanarak çeşitli kolaj işler üreten Mapplethorpe, fotoğraflarında da içsel olarak fragmanlar estetiğine yönelir. Bu eğilim özellikle, uzuvları ampütasyona uğratırcasına kırptığı ve bu sayede en detaylı şekilde araştırdığı beden parçalarında öne çıkar. Bedenlerden koparılan uzuvlar, fiziksel ve duyumsal bütünden de sıyrılır. Buna karşılık hiç bir zaman "İsimsiz" değildirler. Bilerek, başlı başına bir sanat eseri kabul ettiği fragman, Mapplethorpe için geleneksel olan bütün resim kadar kusursuzdur. Bu yaklaşım, Michelengelo veya benzeri herhangi bir ustanın kalem ve mürekkep ile yaptığı etüdlerden bir bakıma farksızdır.

 

İzleyiciler çoğu zaman çiçekler ve cinsellik içeren beden parçaları gibi farklı konular arasında bir tür yakınlık sezerler. Ancak Mapplethorpe, zaten doğrudan fotoğraflandırmış olduğu cinselliğin fikrini çağrıştırmak için alegorilere ihtiyaç duymamaktadır. Bu benzerliklerin varlığı, sanatçının yakalamaya çalıştığı şeyin, formlara yüklenen semboller değil; formun kendisi olduğunu doğrular. Cisimleri görsel olarak bağlayan da Mapplethorpe'un gözü ve tutarlı yaklaşımıdır.

 

Eserlerinde sürekli olarak tekrar eden ikilik, sanatçının kendi yaşadığı çağın doğası gereğidir. İyi ve kötü, ışık ve gölge, geçmiş ve gelecek, maskülen ve feminen. Çabası, hapsedici olan herşeyden özgürleşmektir. Bütünüyle çağdaş olan bir bağlam içinde, Mapplethorpe ebedi olan bir güzelliği arzular.

 

Robert Mapplethorpe 1946 yılında Floral Park, Queens, ABD'de doğdu. Mezun olduğu Brooklyn'deki Pratt Institute'ta pek çok farklı malzemeyi kullanarak ilk eserlerini üretti. Bu erken tarihli eserlerinde fotoğrafa ihtiyaç duyması üzerine 1970'lerin ortasında Polaroid kamera ile tanıştı ve zamanla ana disiplinini fotoğraf olarak belirledi. Yetmişli yıllarda çektiği fotoğraflar New York'un AIDS öncesi underground yaşam tarzıyla içiçe olan özel yaşamından izler taşıdı. 1980'lerin başında ise fotoğrafları daha formel ve klasik bir stile erişti. Ölümünden bir yıl önce, 1988 yılında Whitney Müzesi'nde ilk büyük retrospektif sergisi düzenlendi. Sanatçı aynı yıl eserlerini temsil etmek ve HIV araştırmalarını desteklemek üzere adını taşıyan vakfı kurdu.

Robert Mapplethorpe Türkiye'de Galeri Nev İstanbul tarafından temsil edilmektedir.