REMEMBERING AND FORGETTING: ERDAĞ AKSEL

8 May - 6 June 2009

“Gerilim Nesneleri”, “Yıldızlar ve Obeliskler”, “Yol”, “Retour de Force”, “Tereddüt Nesneleri” ve “Orospuluk” dizileri ile tanınan heykeltraş Erdağ Aksel yeni sergisinin eksenine bellek kavramını oturtuyor ve izleyiciye onun etrafında gelişip olgunlaşmış işler sunuyor. Sanatçı, kişisel sergilerden beklenen bütünsellikten yola çıkarak öncelikle bu bütünlük ve uyum kavramını ele aldığı son sergisi için şöyle diyor: “Kişisel bir serginin temel kararları parçalar arasındaki görsel ve zihinsel ilişkilerin ne denli anlamlı tutarlı ya da karmaşık olacağı üzerine kuruluyor. Hatırlama ve Unutma sergisi içinde yer alan parçaları bir araya getirme sürecinde aklımda hep amaçlanan anlamlar bütünü peşinde parçalar arası ilişkilerin ne denli tutarlı ya da karmaşık olacağı sorunu vardı.”

 

Eserlerin bir kısmının eski oyuncaklardan oluşmasından, isimlerindeki kelime oyunlarına, yani hem görsel hem anlamsal seviyelerde, Erdağ Aksel merakı, emeği, keyfi, öğrenme, hatırlama ve anlamlandırma hevesiyle yarattığı bu oyun alanına izleyiciyi aktif bir şekilde davet ediyor. “Söküp çoğu kez de toplayamadığım oyuncakların, evdeki radyoların ve teyp kayıt cihazlarının dağılmış hallerine kızan babamdan aklımda kalanlar ile, elinde tahta cetveli ile bizi kim bilir hangi nedenle cezalandıran katolik papazın hatıraları birbirlerine karıştı. Bu anıların arasında dolaşırken bir gece, 27 Nisan 2007’de Paris’te internet başında sabahlayıp Taksim meydanında 20 yıldan fazla duran 7 metrelik fallik heykeli herkesin unutmasına takılıverdim. Bu serüven tabii ki daha da uzun, korkutucu ve gülünç, ama herhalde bir yerde, burada durmayı hatırlamakta ve başkalarının serüvenlerine yol açmakta yarar var.”

 

27 Mayıs 1960’ta ilk askeri darbe sonrasında Taksim Meydanına dikilen ve 80 darbesi sonrası 17 Mart 1981’de kaldırılan ve bugün bir çok kişinin ancak hafızasının derinliklerini zorlayarak anımsayabildiği anıta dayanarak Aksel aslında Türk toplumu ve sahip olduğu unutkanlık yetisine dair en ağır yargılardan birinde bulunuyor: “Bellek kaybı ve unutmak korkutucu bir şey. Unuttuğunu hatırlamamak herhalde huzur verici ama belki de daha korkutucu.”

 

Erdağ Aksel’in sergisi 6 Haziran 2009 tarihine kadar Galeri Nev İstanbul’da izlenebilir.

Karma sergilerde gösterilen çalışmaları, kısa bir öykü, bir deneme, bir makale ya da bir şiir gibi düşünürsek kişisel sergileri biraz kitaplara benzetiyorum. Kişisel sergiler kendi içinde daha bir tutarlılığı, bütünsel anlamı olan çalışmalar. Yazarların masalarının çekmecelerinde uzun zamandır orasına burasına dokunup ama bir türlü bir yere oturtamadıklar, dolayısıyla henüz yayınlamadıkları metinler olabildiği gibi benim de not defterlerimde, stüdyo dolaplarımda süregelen , rafine olmayı bekleyen ve belki de daha önemlisi en azından benim açımdan anlamlı bir bütün içinde yerlerini almayı bekleyen bir takım çalışmalar hep vardır. Kişisel sergilerin o malum anlamlı bütünlüğü insanın zihninde ve gözünün önünde oluşmaya başladığında bu amaca yönelik yeni üretilen yapıtların yanısıra not defterlerinde ve eski çekmecelerde süregelen çalışmalar da şöylesine bir gözden geçiriliyor. Son kertede her ürettiğimiz kitap, sergi, öykü, yapıt, sandalye ya da film bir takım parçaların bir araya getirilmesinden oluşuyor. Kişisel bir serginin temel kararlarıda parçalar arasındaki görsel ve zihinsel ilişkilerin ne denli anlamlı tutarlı ya da karmaşık olacağı üzerine kuruluyor.


Hatırlama ve Unutma sergisi içinde yer alan parçaları bir araya getirme sürecinde aklımda hep amaçlanan anlamlar bütünü peşinde parçalararası bu ilişkilerin ne denli tutarlı ya da karmaşık olacağı sorunu vardı.


Eskiyen bireysel belleğin, hatıraların, içinde çocukluktan kalma izler barındıran muhayele oyunlarının anlam katmanları arasından çıkılıp görsel sanatın tarihine, toplumsal hafıza kayıplarına, siyasi unutmalara doğru yol alınan bir serüvenin karmaşıklığı, bu karmaşıklığın ifadesi tutarlılık endişesinden daha öne çıktı. Komplexite, tutarlılığın huzur verici yanından kısmen uzaklaşmayı zorunlu kılarken tabii ki karmaşa ile karışıklık arasındaki keskin ayrıma dikkat kesilmeyi de gerektiriyordu.

 

Büyük bir merak ve keyifle söküp çoğu kez de toplayamadığım oyuncakların, evdeki radyoların ve teyp kayıt cihazlarına kızan babamın anıları, elinde tahta cetveli ile bizi kim bilir hangi nedenle cezalandıran katolik papazın hatıralarına karıştı. İçinde ölçü olamayan bir alanda at koşturmanın endişeleri, yüz yıl önce yayınlanmış New York Times’ı okuyabilip aynı yılın İstanbul gazetelerini okuyamama cehaletimle yüzleşmeyle birleşti. Anlam kıvrımları arasındaki serüvende Paris’te 27 Nisan 2007 gecesi internet başında sabahlayıp Taksim meydanında 20 yıldan fazla duran 7 metrelik fallik heykeli herkesin unutmasına sıçradım. Eğitim adı altında tahta cetvellerle yapılan doktrinasyon sonucu militarize olmuş kızkardeşlerim, kadın arkadaşlarımın korkularının samimiyetinden terörize oldum. Bu serüven tabii ki daha da uzun, korkutucu ve gülünç, ama herhalde bir yerde, burada durmayı hatırlamakta ve başkalarının serüvenlerine yol açmakta yarar var.

 

Bellek kaybı, unutmak korkutucu bir şey. Unuttuğunu hatırlamamak herhalde huzur verici ama belki de daha korkutucu.

 

Erdağ Aksel